Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet ile ilgili olarak, “Batılı gibiydi, devrine göre moderndi” türünden nitelendirmeler, belli çevrelerce zaman zaman gündeme getiriliyor Son olarak, bir gazeteci, “Fatih Sultan Mehmet sekülerdi.” diye bir laf etti.
İçinde, “yabancı dil bilmeyi çağdaşlık göstergesi sayma” kompleksinin de olduğu bu “değerlendirme”ye göre Fatih Sultan Mehmet, birkaç yabancı dil bilmesi ve Avrupalı ressama portresini yaptırması gibi özelliklerinden dolayı “seküler” birisiydi. “Dolayısıyla Fatih, İslamcı, muhafazakâr kesim için ideal bir rol model olamaz”dı! Bu sözler, sosyal medyadaki birçok alıntıyla da yayıldı, üzerine bol bol konuşuldu.
Oysa bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların farkına varamadıkları; Fatih Sultan Mehmet’in hayatı boyunca İslam davasına adanmışlığıyla hem kişisel hayatında hem de devlet yönetiminde daima bu inançla hareket ettiği, Peygamber (sav) aşığı olduğuydu.Büşra Yıldız, Fatih Sultan Mehmet’e yönelik “sekülerdi” yorumlarının aksine, onun hayatını İslam’a adanmış bir hükümdar olarak geçirdiğini arşiv belgeleri ve tarihi kaynaklar ışığında inceledi.
ŞAİR AVNÎ: GAYRETİM İSLAM DİNİNİN YÜCELMESİ İÇİNDİR
Osmanlı devri şairlerinden Avnî, bir beytinde şöyle demişti: “İmtisâl-i câhidû fillâh olubdur niyyetüm / Dîn-i İslâm’un mücerred gayretidür gayretüm.” (Niyetim, Allah için küfürle savaşmanın misalini göstermektir / Gayretim, sadece İslâm dininin yücelmesi gayretidir) Küfürle savaşıp, İslam’ı yüceltmek gayretinde olan Avnî, aslında Fatih Sultan Mehmet’ten başkası değildi. Sultan Mehmet, İstanbul’un fethi için de şu şiir gibi sözleri söylemişti:
“Avn-ı İlâhî ve İmdâd-ı Peygamberi (Allah’ın ve Peygamberin yardımıyla) ile beldeyi düşman elinden alacağız.“
Avnî mahlasıyla şiir yazan Sultan Mehmet, bu alanda, divan oluşturacak kadar kabiliyetliydi. İlk divan sahibi sultan olan Fatih Sultan Mehmet, bu alandaki kabiliyetini de İslam’ın emrine vermiş, samimi, gayretli, fevkalade dindar bir yöneticiydi. Onun Peygamber sevgisi, Resulullah (sav) için bir Naat-ı Şerif yazacak kadar da ileri düzeydeydi.
PEYGAMBER MÜJDESİNE MAZHAR OLMAK İÇİN TARİH YAZDI
Fatih Sultan Mehmet, şiirindeki hedefini, dünya tarihine geçen bir fetihle de gerçek hayata taşımış, kelimenin tam anlamıyla tarih yazmıştı. Peygamber Efendimizin (sav) “İstanbul elbette fethedilecektir, onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onun askeri ne güzel askerdir.” hadisi şerifinin gösterdiği hedefi adeta hayatının gayesi haline getiren Sultan Mehmet, İstanbul’u fethedişiyle bu amacını taçlandırmıştı.
Fatih’in en belirgin politikalarından biri olan fetihler, İslam dinindeki “cihat” kavramına olan bağlılığından kaynaklanmaktaydı. Onun; İslam’ı yaymak için yeni beldeler fethetmek, Müslüman topraklarını savunmak, zulmü ortadan kaldırmak amacıyla yaptığı bütün mücadele, cihat kavramının içine girmekteydi. Fatih Sultan Mehmet, dinin bu yüce emrini yerine getirebilmek için hayatının sonuna kadar çabalamıştı.
FATİH: “ELİMİZDE İSLAM’IN KILICI VARDIR ANA!”
Fatih Sultan Mehmet’in, Anadolu’da Bizans’ın son kalesi olan Trabzon’un fethi için gösterdiği ısrarla ilgili bir anekdot da yine cihatla alakalıydı. Trabzon’daki hükümdarla hısımlık ilişkileri olan Akkoyunlu Devleti’nin sultanı Uzun Hasan, Osmanlı akınlarını durdurabilmek amacıyla sulh görüşmeleri için şeyhini ve annesini Fatih’in huzuruna göndermişti. Fatih Sultan Mehmet, onlara gayet nazik muamele edip, izzeti ikramda bulunmuştu. Bu görüşmede Uzun Hasan’ın annesi Sare Hatun, “Evlat, Trabzon için bu zahmet niye?” diye sorunca, Sultan Fatih, “Elimizde İslam’ın kılıcı vardır ana.” diye cevap vermişti.
ŞERÎ HUKUKU SİSTEMATİK HALE GETİRDİ
Fatih Sultan Mehmet, devlet yönetiminde İslam hukukuna büyük önem vermişti. Hazırlattığı Kanunnameler, şeriatın hükümleri doğrultusunda içerikler taşımaktaydı. Ayetler, hadisler, icma ve kıyas gibi deliller, ülkedeki şer’î hukuku oluşturmuştu.
Onun – hâlâ tartışılmaya ve eleştirilmeye devam eden hükümdarın kardeşleriyle ilgili fermanı hariç – hemen hemen bütün kanunî düzenlemeleri İslam hükümleriyle mutabıktı. Yine Fatih’in döneminde, kadıların atanması, vakıfların kurulması ve yönetimi gibi konularda da şer’î hükümlerin uygulanmasına azamî dikkat edilmişti.
İSLAM ÂLİMLERİNE SAYGISI ZİRVEDEYDİ
Fatih, dönemin önde gelen İslam âlimlerine büyük saygı göstermiş, her vesileyle onların görüşlerine başvurmuştu. Devrinin en büyük âlimleri olan Molla Hüsrev, Molla Güranî, Molla Yegan, Hızır Bey ve Hocazade Muslihuddin, ona dini konularda danışmanlık yapmışlardı. Horasan’dan Balkanlara kadar devrin en bilinen, takip edilen âlimlerinden birisi olan Molla Camî’ye kıymetli hediyeler gönderip, kitap yazması için İstanbul’a davet eden de Fatih Sultan Mehmet’ti.
İstanbul’un fethi ve sonrasında, Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemseddin’e gösterdiği hürmet çok belirgindi. Kuşatma günlerinde Akşemseddin’in manevî desteğine büyük önem vermiş, nasihatlerini dikkate almıştı. Fethin ardından şehre girilirken, Fatih’in atının yanında yürüyen Akşemseddin’i halk büyük bir coşkuyla karşılamış ve gerçek fatihin o olduğunu düşünmüştü. Bu durum karşısında Fatih Sultan Mehmet halka seslenerek, “Padişah benim ama o benim hocamdır.” sözleriyle Akşemseddin’e olan saygısını ifade etmişti. Bir keresinde de Akşemseddin için “Bu pîre hürmetim ihtiyarsızdır, yanında heyecanlanırım, ellerim titrer.” demişti.
SADECE ALLAH RIZASI İÇİN ONLARCA VAKIF KURUP HAYIR YAPTI
Şiirlerinde kullandığı mahlas için “kolaylık sağlayan yardım eden” anlamlarına gelen “Avnî”yi seçen Fatih Sultan Mehmet, yaşantısıyla da bu ismin manasını fiiliyata dökmüştü. Hz. Peygamber ve Hz. Ömer’in uygulamalarıyla ilk kez tarihte yer alan vakıf müessesi, Sultan Fatih’in çok özel ilgilendiği bir alan olmuştu.
Allah’ın rızasını kazanmanın, milletin de duasını almanın peşinde olan Fatih Sultan Mehmet, birçok cami, medrese, kütüphane, imarethane ve hastaneyi vakıf kurarak inşa ettirmişti. Vakıfların yaşatılması, garip gurabaya yardım edilmesi için de çok büyük gelir getirici yerler tahsis eden Sultan Fatih, bu kurumlara alanının en yetkin kişilerini atamıştı. Fatih’in idarecilik anlayışı, fethettiği yerleri mamur etmek, insanların hayatını kolaylaştırmaktı. Bir vakfiyesine yazdırdığı şu sözler bunu göstermekteydi:
“Hüner, bir şehir bünyâd etmektir (imar etmek) / Reâyâ (halk) kalbin âbâd (mesut etmek) etmektir.”
GAYRİMÜSLİMLERE GÖTERDİĞİ MÜSAMAHA
Fatih Sultan Mehmet’in İslamî kuralları hayata geçirme noktasındaki istek ve kararlılığı hayatın hemen her alanını kapsamaktaydı. Hıristiyan Bizans fethedilip, İstanbul bir Müslüman beldesi olunca, gayrimüslimlere tanıdığı dinî özgürlük ve özerklik, İslam hukukundaki “zimmet” anlayışıyla bire bir uyumluydu. Fatih’in aldığı kararlarla İstanbul, gayrimüslimlerin (zımmîler) can ve mal güvenlikleri en ileri seviyede olan bir şehre dönüşmüştü.
KENDİSİNİ DİNE O KADAR VERDİ Kİ HOCASI İKÂZ ETTİ
Tarihi kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Fatih Sultan Mehmet namaz ve oruçlarını aksatmaz, özellikle de Ramazan aylarında ibadetlerine daha da fazla zaman ayırırdı. Askerî seferleri de dahil olmak üzere her fırsatta Kur’an-ı Kerim okuyan, okuyamadığı zaman okutup dinleyen, sık sık Hatim yapmaya çalışan birisiydi Sultan Fatih.
Tasavvufî düşünceye ilgi duyan, medrese ve tekkeler için vakıflar kuran, buralara binlerce kitap bağışlayan, sık sık sufî meşrep hocalarla bir araya gelen Fatih Sultan Mehmet, özellikle hocası Akşemseddin’le çok yakın irtibat halindeydi. Bir dönem; talebesinin, neredeyse dünya işlerini bırakacak kadar tasavvufa eğildiğini gözlemleyen Akşemseddin, bir süre sonra bunun Osmanlı Devleti için zararlı olabileceği düşüncesiyle İstanbul’dan ayrılmaya bile karar vermişti. Fatih, bu karara itiraz etmeye niyetlenince de Akşemseddin, bir padişahın dünya işlerini ihmal etmesinin de dinin kurallarına aykırı olduğunu belirterek, “Adalete cehd eylemek, idareyi yürütmek gerek. Padişahların kerameti adalettir.” demiş ve İstanbul’dan ayrılmıştı.
– Prof. Dr. Nesimi Yazıcı, “Fatih’in Yetişmesi Üzerine Bazı Değerlendirmeler”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 1, 2008
– Doç. Dr. Abdullah Demir, “Hukuk Tarihimiz Açısından Fatih Sultan Mehmet”, I. Türk Hukuk Tarihi Kongresi Bildirileri 21-22 Aralık 2012, İstanbul