İtalyan yazar ve filozof Umberto Eco’un Gülün Adı romanı, son zamanlarda yayınlanan en etkili yapıtların başında geliyor. Yazarın kısa sürede çağdan dünya edebiyatında yer edinen romanı, Ortaçağ dönemini etkileyici biçimde anlatıyor.
Umberto Eco’un tüm zamanların çok okunan kitabı, Orta Çağ’da Vatikan ve İtalya’da yaşanan siyasi çekişmeleri ve anlaşmazlıkları merkezine taşırken, manastırda görevli rahiplerin esrarengiz biçimde hayatlarını kaybetmeleri ve bu cinayetleri sırrını çözmek için manastıra giden Frensisken, William ve Adso adlı ana karakterler etrafından cereyan ediyor.
13. yüzyılda geçen romanda, birden fazla faktörü bulmak olası. Yazar, kitabından Orta Çağ’ın bütün toplumsal, siyasal, sosyal ve kültürel bileşenlerini bir potada eriterek okuyucularını edebiyat ve tarih sarmalında yolculuğa çıkartıyor.
KİLİSE VE SİYASİ ERK ARASINDAKİ ÇEKİŞME
Umberto Eco’nun Ortaçağ uzmanı olması hasebiyle, romanına da büyük birikimini kullanmış. Kilise ve siyasi erkin arasındaki güç mücadelesi romanın ana iskeletini oluşturuyor.
İmparatorun kilisenin toplum üzerindeki hegemonyasını reddederek, insanların sadece siyasetin otoritesine bağlı kalmasını savunarak, kiliseye karşı cephe alır. Zira Orta Çağ felsefesine ve dönemine göz attığımızda hem skolastik düşüncenin hem de kilisenin devlet adamlarının üzerindeki gücünü görmek mümkün.
Sayfa: 605
GİZEMLİ KÜTÜPHANE
İmparatorların din adamlarının elinde taş giyerek tahta çıkması, dinin siyaset üzerindeki gücünden ileri gelmekteydi. Umberto Eco da, Gülün Adı romanında bütün bunları göz önünde bulundurarak tarihi bir realiteyi gözler önüne seriyor. Manastırda peşi sıra ölen rahiplerin üzerindeki sır perdesi beraberinde yeni olaylar silsilesinin birer halkasını oluşturur.
Manastırda büyük devasa kütüphaneye herkesin girmemesi ise büyük bir gizemin tezahürüdür. William’ın, anahtarları sadece bir görevli rahipte olduğu kütüphaneye girmek istemesi pek kolay olamaz.