İsrail’in Gazze’ye Yönelik Saldırıları ve Askeri İtiraflar
7 Ekim 2023 tarihinde başlayan ve günümüze kadar devam eden İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları, bölgedeki insani krizi derinleştirirken, aynı zamanda askeri iç dinamikleri de sorgulatmaya başladı. Saldırılarda yaşamını yitirenlerin sayısının 50 bini aşması, uluslararası kamuoyunun dikkatini çekerken, bu durumun ardında yatan sebepler ve sonuçlar daha da merak uyandırıyor.
Özellikle, İsrail Hava Kuvvetleri’nde görevli bir grup pilot ve yedek asker tarafından kaleme alınan bir mektup, hem askeri hem de siyasi açıdan yankı uyandırdı. Bu mektupta, Binyamin Netanyahu hükümetinin politikaları eleştirilerek, Gazze’ye yönelik saldırıların güvenlikten ziyade, siyasi ve kişisel çıkarlara hizmet ettiği iddia ediliyor. Askerlerin böyle bir metin kaleme alması, ordunun içindeki huzursuzluğun ve moral bozukluğunun bir göstergesi olarak yorumlanıyor.
Saldırıların Sonlandırılması Çağrısı
Mektupta, Gazze’ye yönelik saldırıların bir an önce sonlandırılması gerektiği vurgulanıyor. Ayrıca, Hamas’ın elindeki İsrailli esirlerin geri getirilmesi için de acil adımlar atılması gerektiği ifade ediliyor. Askerler, bu saldırıların sadece İsrailli esir ve askerlerin değil, aynı zamanda Gazze’deki masum sivillerin de ölümüne yol açtığını belirtiyor. Bu durum, uluslararası insan hakları kuruluşlarının da dikkatini çekiyor ve savaş suçları iddialarını gündeme getiriyor.
Mektubun basına sızması sonrası, İsrail Hava Kuvvetleri Komutanı Tomer Bar’ın üst düzey komutanlarla acil bir toplantı yaptığı ve mektupta imzası bulunan askerlerin orduda görev yapmalarının mümkün olmayacağı tehdidinde bulunduğu kaydedildi. Bu tür tehditler, askeri disiplinin korunması açısından önemli olsa da, aynı zamanda askerler arasında bir korku ve güvensizlik ortamı yaratıyor.
İtiraflar ve Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü
Öte yandan, ‘Sessizliği Kırmak’ adlı sivil toplum kuruluşu, Gazze’deki saldırılara katılan bazı askerlerin itiraflarını kamuoyuyla paylaştı. Bu itiraflar, savaşın gerçek yüzünü gözler önüne seriyor. Han Yunus’taki saldırılara katılan bir asker, ordudan aldığı emir doğrultusunda ‘tampon bölge’ ilan edilen alanlardaki binalar, fabrikalar, seralar ve barakaların yerle bir edilmesi talimatı aldıklarını ifade ediyor. Bu durum, askeri stratejinin sivil yaşamı ne kadar tehdit ettiğini gösteriyor.
Gazze’nin kuzeyindeki saldırılara katılan bir başka asker ise, zeytin ağaçları ve tarım arazilerinin, İsrail ordusuna ait buldozerlerle yok edildiğini belirtiyor. Bu durum, bölgedeki tarım faaliyetlerini sürdüren Filistinlilerin hayatını ciddi biçimde etkiliyor. Tarım, Gazze halkı için sadece bir geçim kaynağı değil, aynı zamanda kültürel bir miras olarak da önem taşıyor. Bu tür yıkımlar, sadece mevcut durumu değil, geleceği de tehdit ediyor.
İsrail ordusunda görevli bir yüzbaşı, Gazze’de güvenlik bölgesi ilan edilen alanlara giren herkese ateş açılması talimatı verildiğini kaydetti. Bu tür talimatlar, insani açıdan büyük bir kaygı yaratırken, aynı zamanda uluslararası hukukun ihlali anlamına geliyor. Bu durum, hem askerler hem de sivil halk için bir korku iklimi yaratıyor.
Tarım Arazilerinin Yok Edilmesi
Kuruluşun raporuna göre, İsrail ordusu 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’deki tarım arazilerinin yüzde 35’ini yok etti. Bu, yalnızca tarım ürünlerinin yetiştirilmesini değil, aynı zamanda bölgedeki gıda güvenliğini de tehlikeye atıyor. Gazze’deki Filistinlilerin kendi tarım ürünlerini yetiştirmelerini zayıflatarak, insani krizi daha da derinleştiriyor. Tarım arazilerinin yok edilmesi, gıda tedarik zincirinde ciddi aksamalar yaratırken, bölgedeki halkın yaşam standartlarını da düşürüyor.
Sonuç olarak, Gazze’deki askeri çatışmalar ve bu çatışmaların arka planındaki politikalar, sadece askeri bir mesele olmaktan çıkıp, insanlık onurunu ve yaşam koşullarını da ciddi şekilde tehdit eden bir duruma dönüşüyor. Bu karmaşık ve dramatik tablo, uluslararası toplumun dikkatini çekmekle kalmayıp, aynı zamanda bölgedeki barış ve güvenlik arayışını da güçleştiren bir unsur haline geliyor.