Irmak Zileli ile Röportaj: “Şimdi Buradaydı”
Geçtiğimiz haftalarda Everest Yayınları etiketiyle okurlarla buluşan Şimdi Buradaydı, yazar Irmak Zileli‘nin yeni romanı. Uzun süredir üzerinde çalıştığı bu eser, okurlara alışılmışın dışında bir deneyim sunarken, Zileli’nin farklı yazım tekniğiyle de dikkat çekiyor. Romanı keyifle okuduktan sonra, hemen “Yazarla mutlaka konuşmalıyım” dedim ve kendisine sizler için birkaç soru sordum. Sağ olsun Irmak Zileli de sorularıma içtenlikle cevap vererek, ortaya okunası bir söyleşi çıkardı. İşte yazar Irmak Zileli ile olan röportajımız… İyi okumalar dileriz.
Romanın Ortaya Çıkışı
Yeni romanınız okurlardan büyük beğeni kazandı. Kısaca nasıl ortaya çıktı anlatır mısınız?
Irmak Zileli, sözlerine şöyle başladı: “Medyada karşılaştığımız haberlerden, konu komşumuzdan duyduklarımıza; başımıza gelenlerden tanık olduklarımıza uzanan bir yelpazede durmaksızın kötülük hikayelerine maruz kalıyoruz. Sosyal medyada sıkça şu vurguyla karşılaşıyoruz: Dünya neden bu kadar kötü? Bunu söylerken çoğunlukla bahsettiğimiz şey dış dünya, dışımızda olup bitenler. Şiddet kol geziyor, saldırgan ve yıkıcı eylemler gündelik hayatın bir parçası haline geliyor. Biz de bu eylemlerin faillerinin cani ve sapkın insanlar olduğuna inanıyoruz. Ya da inandırılıyoruz. Kendine iyilik, ötekine kötülük atfetmek ise bir iktidar kurma tekniği. Bunlar üzerine düşünürken kendime şu soruyu sordum:”
Kötülüğün Kaynağı
“Kötülük, saldırganlık, yıkıcılık ve şiddetin kaynağı nedir? Cani ya da sapkın dediğimiz insan normun ne kadar dışında? Normal perdesi arkasında olup bitenleri görmeye, gizli deliliği anlamaya çalıştım bu romanda. Zaten kötülüğün kaynağına indiğimde insan doğasının temel duygularından biri olan hasetle karşılaştım. Şiddet ve öfkenin yıkıcılığa nasıl dönüştüğünü araştırırken de bastırılan her şeyin misliyle geri döndüğü gerçeğine çarptım. Romanın ortaya çıkışı, hikâyenin kuruluşu bu zemin üzerinde gerçekleşti.”
Yeni Yazım Tekniği
Alışık olmadığımız yeni bir teknikle Şimdi Buradaydı romanını yazdınız. Bu tekniğin sebebi nedir?
“Her zaman romanın meselesi ile biçimi arasında bir bağ olduğuna inanırım. Anlatmak istediğim hikâyeyi en iyi yansıtacak tekniği bulmaya çalışırım. Bu romanda da aslında kötülüğün, şiddetin, hasedin, yıkıcılığın insan ruhundaki izlerini takip ederken, kuşkusuz psikanaliz literatüründen de faydalanarak, insanın iç dünyasının çok fazla temsil barındırdığını gördüm.”
İnsan ve İlişkiler
“Dolayısıyla aslında insan sadece kendinden oluşmuyor. Kendi dediğimiz şeyin içinde koskoca bir dünya var; ilişkiler ve başkaları var. İşte bu çokluğu ben anlatım tekniğinde de göstermek istedim. Anlatım tekniği aracılığıyla dille de temsil etmeye çalıştım. Bu da iç içe geçen zihinlerin, belleklerin, anlatıların, hikayelerin kapısını açtı. Karakterin zihninde uyanan bir anı, o anının parçası olan annesi, babası her kimse, onun sesiyle, canlanışıyla birlikte metne yansıdı.”
Geçmiş ve Şimdiki Zaman
“Yetişkin biri çocukluğunda yediği dayağı hatırlarken, ona dayak atan babasının üzerine eğilen bedenini, bağıran sesini yeniden hisseder. Ayrıca sadece kendi yaşadıklarımızı değil, başkalarının deneyimlerini de onları dinlerken yaşayabiliriz. Zihnimizde sahneler oluşur. Ve başkasının deneyimi, bizim kendi deneyimlerimizle birleşir. Ortaklıklar varsa birbirine karışabilir.”
Anne Figürü ve Toplumsal Otorite
Anne figürü romanda hem bireysel bir travma kaynağı hem de kontrolün, tahakkümün simgesi olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle “biber sürülmüş meme” gibi metaforlarla bu figürü duygusal şiddetin bir temsili haline getiriyorsunuz. Anneyi sadece kişisel değil.
“Aslında romanda anneler fazla var, babalar ise hiç yok. Her iki durumda da bir problem ortaya çıkıyor. Anne ya da baba, fark etmeksizin olması gerekenden fazla olduğunda çocuk üzerinde bir tahakküm ihtimali kuvvetleniyor. Çocuk annesinden bağımsızlaşmaya ihtiyaç duyduğu sırada anne çocuğu bırakmadığında bir problem yaşanıyor. Ya da çocuğun o bağa ihtiyacı olduğu dönemde kendisinden fiziksel bir acı vererek uzaklaştırdığında da başka bir sorun ortaya çıkıyor.”
İçsel Yıkıcılıkla Yüzleşmek
“Her ikisi de çocuğun üzerinde zulmedici bir etki yaratıyor. Peki, annenin bunu yapmasının ardındaki sebep ne? Onu da sorgulamak istedim. Anne, kendi öfkesiyle, kendi içindeki yıkıcılıkla yüzleşemediği için zulmedici bir nesneye dönüşüyor. Zulmeden de yeni bir zulmeden yaratıyor.”
Karanlık Çağlar
Kitabı okuduğumda insanın karanlık, bilinmez yönlerini gördüm. Sizce karanlık bir çağda mı yaşıyoruz?
“Ben önce kendimi, sonra başkalarını ve ardından da dünyayı anlama arzusuyla yazan biriyim. Yazma sebeplerimin başında bu geliyor. Dolayısıyla insanın bilinmezliğine dalmak, görünenin ardına ulaşmak benim için güçlü bir motivasyon. İçimizdeki karanlığı görünür kılmak da öyle. Bunu yapabildiysem ne mutlu bana. Çağın karanlık olup olmamasına gelirsem, bence her çağ karanlığı da aydınlığı da bir arada barındırıyor. Geçmiş çağlardaki karanlık çok daha görünürdü.”
Savaşlar ve Gizli Gerçeklikler
“Dünya savaşları yaşanıyordu, kıtlıklar ve hastalıklarla mücadele ediliyordu, engizisyon mahkemeleri, büyük hapishaneler kuruluyordu. Bugün ise her şey daha gizli yürüyordu. Savaşlar yine var ama iki ülkenin arasında yaşanıyormuş gibi gösteriliyor. Oysa bütün dünyayı etkiliyor. Evine bomba düşmeyenler bunun dışında sayıyor kendisini. Yoksullaşma, açlık her geçen gün daha fazla insanı etkiliyor ama iktidarlar bunu görmemizi engelliyor. Adıyla sanıyla engizisyon mahkemeleri kurulmuyor ama haksız tutuklamalar, adaletsizlik devam ediyor.”
İfade Özgürlüğü ve Sosyal Medya
“İşte tam da bu nedenle edebiyata, felsefeye, psikolojiye, sosyolojiye vb. çok daha fazla işin düştüğü bir çağ bu. Bireyi bu ele geçirilmeye karşı uyanık tutacak, kendi içindeki karanlıkla yüzleşmesini ve oradaki iktidarla mücadelesini sağlayacak olan araç ve gereci insana bu alanların vereceğine inanıyorum. Daha kötüsü, herkesin kendi mahkemesini kendi içinde kurup sessizleşmesini sağlayacak bir baskı ortamı yaratılıyor. Bir bakıyoruz sosyal medyada herkes herkese parmak sallar hale gelebiliyor.”